🦔 Insanın Yaratılışı Ile Ilgili Ayetler Ve Anlamları

BazıTürk gazeteleri ise Kurân-ı Kerim'de ki "biz onlara (Yahudilere) hor ve hakir maymunlar ve domuzlar olun dedik" (Bakara 65, Maide 60, A'raf 166) mealindeki ayetler İle insandan maymunun türemesi arasında bir irtibat kurmak eyilimi gösterdiler. Halbuki bu ayetler sapıtmış Yahudi kavmine ilâhi bir ceza ile helak olma anlamında Kur'an-ı Kerim kötü alışkanlıklar ile ilgili ne diyor, Peygamberimizin kötü alışkanlıklar ile ilgili hadisleri sözleri nelerdir, içki ile ilgili ayet ve hadis, alkol ile ilgili ayet ve hadis, kumar ile ilgili ayet ve hadis, putlarla ilgili ayet ve hadis, şeytanla ilgili ayet ve hadis. Kelâmve felsefede ihtirâ, gaye ve nizam gibi adlar verilen bu deliller Kur’an’da Allah’ın varlığı ile ilgili âyetlerin ana konusunu teşkil eder. Buna göre göklerin ve yeryüzünün belli bir düzende yaratılışı, yer küresinin canlıların yaşamasına elverişli hale getirilişi, ona belli bir ağırlık kazandıran Burada da yine insanın yaratılışı ile ilgili manidar bir durum söz konusudur. İnsanoğlu gerçekten tek bir özden (from a single being) yaratılmıştır. Dolayısıyla burada varlık öncesi durumdan varlığa geçiş tasvir edilmektedir ve bu durumu izah için kullanılabilecek en uygun tabir, halaka’dır. Ayet soyut ya da somut bir varlığın veya bir amacın varlığını gösteren alâmettir. Yani işaret, kanıt demektir. Çoğulu ayât'tır. Doğrudan algılanamayan bir varlık alametleri vasıtasıyla algılanabilir. Güneş gündüzün, ay da gecenin bir (işareti, belirtisi) ayetidir. Türkçe'de ayet dendiğine akla ilk olarak Kur'an İNSANIN HATA YAPMASI İLE İLGİLİ AYETLER. İnsan, gaflet sonucunda unutarak veya yanılarak hata yapmaya yatkın bir varlıktır. Zira Allah, “Allah, sizi bir za’ftan yarattı” (Rum Suresi, 54) ayeti ile insanın bu durumunu haber vermiştir. “Allah'ın (kabulünü) üzerine aldığı tövbe, ancak cehalet nedeniyle kötülük En’am suresi neler anlatır. İnsanın yaratılışı ve insanların inkarcılığı ile başlayan sure, peygambere ve Kur’an’a iman etmeyenlerin durumunu anlatır, Allah’ın ilim ve kudretini resmeder, zalim müşrikleri tanıtır, ahirette inkarcıların durumunu izah eder. Sure daha sonra Peygamberin iman etmeyenler için duyduğu 00ZuujK. İnsanın yaratılışı ile ilgili ayetler Hem yaratmayı ilkin yapan O'dur. Sonra onu çevirip yeniden yapacak olan da O'dur ki, bu O'na çok kolaydır. Göklerde ve yerde en yüksek şan ve şeref O'nundur. O çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. Rum 27 Ey Peygamber! Rabbinin meleklere şöyle dediğini hatırla "Ben, kuru balçıktan, şekil verilmiş kokuşmuş çamurdan bir insan yaratacağım." hicr 27 Sizi bir tek candan yaratan O'dur. Sonra sizin için bir karar yeri, bir de emanet yeri vardır. Biz âyetlerimizi, anlayan bir toplum için apaçık beyan ettik. Enam 98 And olsun biz insanı, çamurdan, bir sülâleden süzülüp çıkarılmış çamurdan yarattık. Müminun 12 O, sizi bir nefisten yarattı. Hem sonra onun eşini de ondan var etti. Sizin için yumuşak başlı hayvanlardan sekiz çift indirdi. Sizi analarınızın karınlarında üç karanlık içinde yaratılıştan yaratılışa yaratıp duruyor. İşte Rabbiniz Allah O'dur. Mülk O'nundur, O'ndan başka tanrı yoktur. O halde nasıl haktan çevrilirsiniz? Zümer 6 Doğrusu biz insanı, imtihan etmek için karışık bir nutfeden erkek ve kadın sularından yarattık da onu işitici, görücü yaptık. İnsan 2 Allah, her hayvanı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üstünde sürünür, kimi iki yağı üstünde yürür, kimi dört ayağı üstünde yürür... Allah dilediğini yapar; çünkü Allah her şeye kâdirdir Nur 45 O hakir sudan, bir insan yaratıp ona bir neseb bahşeden ve sıhriyet bağı ile akraba yapan O'dur. Rabbinin her şeye gücü yeter. Furkan 54 Şimdi onlara sor "Yaradılışça kendileri mi daha çetin, yoksa bizim yarattıklarımız mı?" Gerçekten biz onları cıvık bir çamurdan yarattık. Saffat 11 Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz. Ve biz ona şah damarından daha yakınız. Onun sağında ve solunda oturmuş iki melek zabıt tutarken Kaf 16 / 17 insanın yaratılışı ile ilgili grek mitine ait birkaç söylence vardır... en cok bahsi geçen iki değişik hikayeyeden bahsetmek istiyorum ilki belki zamanlama açısından daha mantıklı görünüyor ancak ondan daha çok sevdiğim bir hikaye daha var ki, ilkini kısaca özetleyip, onu sonra uzun uzun anlatacagım..ohaa demeyin gerek yok okuyun örenin iste... hesiodos'un soylar efsanesi...bu efsane insanın tam olarak nasıl yaratıldığını açıklamaz. ..sadece yaratılmış olduğunu varsayar ve sonrasını anlatır bize...der ki hesiodos..chronus'un egemenliği sırasında, ölümsüz tanrılar ilk insan soyunu yaratmi$lar... buna "altın soy" deniyormu$.. bereketli topraklarında tanrılar gibi ya$armı$ ilk insan soyu, mutluluk içinde ya$ar, mutluluk içinde ölür, sonra toprağı ve insanlari koruyan birer minik cine dönüşürlermi$...sonra "gümüş soy"unu yaratm$ tanrılar... gümü$ soy, altın soy kadar zeki değilmi$... aptallıklarıyla başlarını derde sokar, tanrılara saygısız davranırlarmı$... zeus bunu saygısızlık olarak nitelendirmiş ve onları yeraltı cinlerine dönü$türüp toprağın altına gömmü$.."tunç soy" yaratılmış ardından...oysa yeni gelen bu soy, çok daha betermiş öncekinden.. birbirlerine saldırmaktan, savaşmaktan, öldürmekten başka yaptıkları yokmuş.. zeus'un devreye girmesine gerek kalmamış bu sefer, onlar kendi kendilerini yok etmişler ve hades'in karanlık yeraltı dünyasına göcmü$ler.."demir soy" en son gelmiş ve hala sürmekte olan soydur... yine bu efsanede denir ki, bir altıncı soy daha gelecek... saygısız, sevgisiz, yokedici bir toplum olacak ve hak kavramı ortadan kalkacak, güçlüler kazanacak, güçsüzler ölüme mahkum olacak. pek de yanılmamış galiba... 6. soy geldi mi, ne dersiniz? ovidius'un metaporphoses adlı yapıtındaki anlatısıaşklarıyla olympos çevresinde oldukça ünlü olan zeus, kız kardeşi demeter'e kaptırmış gönlünü, onunla beraber olmuş ve güzeller güzeli kore doğmuş..kore, daha sonra yeraltı tanrıçası olduğunda ismi persephone olacak...bu da başka bir hikaye kore, güzelliğinin yanı sıra son derece alımlı, kibar, zeki ve güleryüzlü bir kızmış. iflah olmaz çapkın zeus, tutup kendi kızına aşık olmuş bu güzelliği gördüğünde. aklı fikri kore ile beraber olabilmekteymiş.. bir gün onu yalnız başına ormanda otururken gördüğünde, fırsat bu fırsat demiş, bir yılana dönüşmüş ve onunla beraber olmuş. kore, zagreus'a hamile kalmış. o sıralar zeus'un gözdesi, en sevdiği kore olduğu için, oğlu zagreus'un da ayrı bir önemi varmış zeus için.. onu deliler gibi seviyor, koruyor, kolluyormuş. ancak zeus'un onu sevdiğinden çok nefret ediyormuş kıskanç hera zagreus'tan... hera'nın hışmından korkan zeus, bir mağaraya saklamış oğlunu. zamanında kendisini büyütmüş olan kuretlere emanet etmiş onu. hera veya onun saldığı adamları yaklaşacak olursa, korkunç sesler çıkarıp onları korkutmalarını ve aynı zamanda bebek sesini bastırmalarını iyice tembihlemiş. ancak hera'nın öfkesi öyle büyükmüş ki, zagreus'u bulamayınca titanları çağırmış kendisine yardıma.. titanlar bebeği bulmuşlar kuretlerin sakladığı mağarada... ancak bebek zagreus korkmuş dev titanlardan ve mağaranın daracık dibine saklanmış...titanlar bir ayna getirmeyi akıl etmişler mağaranın girişine. zagreus kendi aksini görünce aynada, meraka kapılıp dışarı çıkmış.. işte o anda üzerine atılmışlar bebeciğin titanlar ve onu paramparça edip etlerini yemişler. geriye sadece kemikleri kalmış...bunu duyan zeus öfkesinden deliye dönmüş ve şimşeklerini göndermiş titanların üzerine... oracıkta küle dönüşmüş titanlar ve zagreus'un kemikleri... zaman geçmiş, yağmurlar yağmış. yağmur suları çamura dönüştürmüş zagreus ve titanların küllerini...prometheus gelmiş sonra. kendisi bir titan olduğu halde, zeus'a karşı savaşmayı kabul etmedikleri için kardeşi epimetheus ile prometheus, tartaros'a gönderilmemiş, zeus tarafından insanın yaratılışında görevlendirilmişlerdir.prometheus, şekil vermiş bu çamura... insan bedenini yaratmış... o sırada oradan geçmekte olan tanrıça athena, prometheus'un eserine hayran kalmış ve çamura hayat üflemiş. işte ilk insan böyle yaratılmış... zagreus'un saflığı, temizliği, iyiliği ve güzelliği ile titanların kötülüğü ve çirkinliğinin bir karışımı... insanın içinde hem iyilik hem kötülük bulunması bundan olsa gerek zaman geçmiş köprülerin ardindan coook sular akmiş insanoğlu çoğalmaya başlamış... bu kısım da mitolojinin birçok yerinde olduğu gibi oldukça kafa karıştırıcı. çünkü birazdan göreceğimiz pandora, ilk kadın ölümlüdür. demek ki pandora gelene kadar insanlar, yani erkek bireyler, bir şekilde kendi başlarına çoğalmayı başarmışlar... nasıl? bu da mitolojinin bilinmezlerinden biri insanoğlu yaratıldığında prometheus kardeşi epimetheus'a der ki, "şimdi de sen bu ölümlü canlıların sıfatlarını dağitiver bilaaderim..." epimetheus başlamış onlara iyi kotu özellikler vermeye... en son sıra insana bir bakmış ki, elindeki bütün güzel sıfatları dağıtmış, insana verecek birşey kalmamış! işte tam bu can alıcı noktada, prometheus'un "ileri görüşlü / önceden gören", epimetheus'un "geri görüşlü / sonradan gören" anlamlarına geldiğini belirtmemde fayda var sanırım prometheus yetişmiş o anda ve insana iki ayağı üzerinde durma yetisi, ateşi ve bunu kullanacak zekayı vermekte karar kılmış...ne verseydiki daha adam olana cokhh bile..insanlar gelişmeye başlamışlar... zeus karışmış orda hemen işin içine... demiş ki, biz tanrılara tapınmayı öğrensin bu insanoğlu.. "bana, kurban ettiğiniz her hayvanın bir parçasını vereceksiniz... hangi parça olduğuna ben karar vereceğim. haydi kurban edin bana şurda duran koyunu" diye buyurmuş...prometheus insanlara yardımcı olmuş hemen... ölümsüz bir tanrının, insanoğlunun yiyeceğine kendisini ortak koşuyor olmasına öfkelenmiş ve bir oyun oynamış zeus'a... kurban etinin en güzel parçalarını iskembenin içine doldurmuş... en kötü kısımlarla kemiklerin üstünü bir güzel örtmüş yağlarla... insanlar demişler ki , "buyur seç bakalım, hangi parçaları sana verelim kurban ettiğimiz hayvanlardan, ulu zeus?" zeus şöyle bir bakmış, "o iğrenç işkembeyi ben ne yapayım, şu yağlarla kaplı semiz etleri seçiyorum" demiş... ancak bir bakmış ki yağların altında kemik dolu. çok öfkelenmiş zeus... kendisini aldatmış olan insanlara ve prometheus'a çok içerlemiş hatta bi köşeye çekilmiş hirsinden ağlamiş garibim.. bir tanrı olarak oyuna getirilmeyi hazmedemiyormuş ama, kararı kesin olmak zorundaymış tanrının; hayır bunu beğenmedim diğerini alacağım diyemezmiş...tanrıların tanrısı, üçkağıda gelmiş olmayı yedirememiş kendisine, ve onlara ceza olsun diye ellerinden ateşi geri almış ve baldiri ciplak sekilde birakmiş insanoglunu.... prometheus yine yetişmiş hiziraleyhisselam gibi imdadına insanların.. gitmiş tanrısal ateşten bir parça çalmış, onlara vermiş...prometheus gostermis yine delikanliligini...işte böylesine insan dostudur, mitolojinin ilk asisi olan prometheus..hep insanlar için çalışmış, savaşmıştır. tanrıları hep son derece sıkıcı ve adaletsiz bulmuştur..zeus, prometheus'u cezalandırmaya karar vermiş. hephaistos'a onu kafkas dağlarına zincirlemesini emretmiş. ..cezası çok ağırmış kolları iki yana açılmış şekilde zincire vurulan prometheus'un karaciğerini gündüz boyunca bir kartal didikleyerek yiyor, sonra ciğeri gece boyunca yeniden büyüyormuş. büyük acılar çeken prometheus bu cezaya sonsuza dek çarptırılmış, zira kendisi ölümsüzdür..banane olm ben ölümsüzüm diyerekden zeusu çileden çikartiyormu$..prometheus delikanli oldugu kadar espiliymişde..sonunda prometheus yeniden özgürlüğüne kavuşmuş.. ama nasıl, işte bu kesin olarak bilinmiyor... bazı kaynaklara göre, hercules kurtarmış onu... bazıları ise, zeus'un onu affettiğini söyler... çünkü, zeus yine gönlünü yeni bir aşka, su perisi thetis'e kaptırdığında, prometheus bunu görüp, "thetis'in doğuracağı çocuk babasından çok daha kuvvetli ve iktidar sahibi olacak, sakın onla beraber olma" demiş hatırlatma prometheus=önceden gören... sanırım bir nevi kahinlik de sayılıyor bu... ve zeus onun zincirlerini çözmüş...ardından insanlar arasındaki yaşamına devam eden prometheus, zeus'un hala kendisine bir kötülük yapabileceğini biliyormuş. bkz. üst satırdaki hatırlatma bu yüzden kardeşi epimetheus'u uyarmış "sakın tanrılardan hediye kabul etme !" ancak günün birinde epimetheus, bir tanrı hediyesini kabul edivermiş! güzeller güzeli pandora imiş bu hediye... ilk dişi insan, ilk ölümlü kadın... epimetheus görür görmez aşık olmuş pandora'ya ve onu geri yollayamamış..pandora yanında bir kutu getirmiş... prometheus demiş ki kardeşine, "beni dinlemedin, hediyeyi kabul ettin, ama bari şu kutuyu sakın açma! başımıza bir bela gelecek" fakat merakına yenilen epimetheus, yine kardeşinin öğüdüne kulak vermemiş. kutuyu açar açmaz, bütün dertler, kötülükler, üzüntüler, sıkıntılar saçılmış etrafa. prometheus hemen atlamış kutunun üstüne, kapağını kapatıvermiş. böylece tek birşey kalmış kutuda umut...umut o anda prometheus'un yönetimine girmiş... onu çok iyi korumuş prometheus ve asla gerekenden fazlasını vermemiş kimseye; ve kardeşinin hatalarının sonucu, yaratmış olduğu insanoğlunu asırlar boyunca korumak, kollamak zorunda kalmış....evet ebeme sevgilerle kulaklari çinliyordur umarim... olympos tanrılarının kudretine ve kuvvetine karşılık prometheus'ta kurnazlık ve zeka vardı. titanların meşhur isyanları sırasında tarafsız davranan bir titan olduğu halde baş tanrı kendisine başkaldırmadığı, tersine saygı gösterdiği için prometheus'u olympos'a ölmezler arasına kabul etmişti. fakat kendi ırkını mahveden zeus'a karşı içinde büyük bir kin ve öfke olan prometheus, tanrılarını inkar edecek, onları hiçe sayacak ve işleyecekleri kötülüklerle en vahşi hayvanlara bile taş çıkartacak, dünyanın başına bela olacak bir mahluk'u, insanı yaratarak intikam almaya karar ilk insanı çamuru göz yaşlarıyla karıştırarak aslanın gücünü, tavusun kibrini, tilkinin kurnazlığını tavşan'ın ürkekliğini kattı. fakat insan çıplaktı, kendisini koruyacak hiç bir şeye sahip değildi. doğduğu günden itibaren acıları, üzüntüleri, ve bitmek bilmeyen ihtiyaçları başlıyordu. ilk insan çiğ meyvalarla, kanlı etlerle beslenip, elbise yerine bitkilerin yapraklarına sarılıyorlardı. güneşin faydalarını bilmeden kendilerini karanlık oyuklarda saklıyorlardı. yarattığı mahluklara acıyan prometheus insanları daha iyi bir şekilde yaşatabilmek, vahşi hayvanlara karşı etkili silahlarla koruyabilmek, toprağı sürmeye yarayacak gerekli aletleri elde edebilmek için onlara madenleri işlemeyi ve ateşi vermeye karar baştan başa oyuk fakat yanabilir bir özle kaplı olan ferule "şeytantersi ağacı" denilen ağaçtan bir dal koparıp lemnos adasına gitti. hephaistos'un ateş tanrısı alevler fışkıran ocağına yaklaştı ve madenleri eriten kızgın ateşinden bir kıvılcım çaldı. elindeki sopanın özünün içine sakladı ve onu ilahi bir armağan olarak insanlara günden itibaren insanlar ateşin yardımıyla daha iyi yaşamaya başladılar. yiyeceklerini pişiriyorlar, soğuk havada ısınıyorlar, karanlık mağaralarda çıralı odunları yakarak birbirlerinin yüzlerini görüyorlardı. fakat bir süre sonra nerden geldiklerini unutarak kendilerini tanrılarla eşit tutmaya başladılar. zeus onların böyle şımarık davranacaklarını önceden tahmin ettiği için onlara ateşi vermemişti. kendi haberi olmaksızın insanlara ateşi hediye ettiği ve onları şımarttığı için prometheus'a kızarak onu kafkas dağlarının en yüksek tepesine gönderdi ve ateşin, sanayinin tanrısı hephaistos'tan onu yalçın kayalara çakmasını istedi. ilahi demirci istemeyerk zeus'un bu emirine boyun eğdi ve prometheus'un kollarına ayaklarına kırılmaz zincirler geçirerek onları sıkıca kayalara çaktı. prometheus'un cezası bununlada kalmadı..her sabah, kocaman bir kartal kanatlarını açarak süzülüyor ve gelip prometheus'un ciğerlerini yiyordu. bu vahşi hayvan sivri tırnaklarını prometheus'un göğsüne batırıyor ve korkunç gagası ile ciğerini didikliyordu. akşama kadar yediği ciğer, gece sabaha kadar tekrar bitiyor, çoğalıyor eski haline geliyordu. bu işkence tam bin sene sürecekti. fakat otuz sene sonra zeus prometheus'a acıdı ve onu affederek tekrar ölümsüzler arasına olympos dağına aldı. dünyanın yaratılışı gök boşluğu, ıssızlık, hava. deniz. çepçevre hiçlik. karanlık. ilk ürperiş. aydınlığı yaran ilk söz kuihi – kuaha. kurusun toprak, çekilsin deniz. güneş gelir, büyük aydınlık; ay gelir, küçük aydınlık; yıldızlar gelir. kuihi – kuaha. gelir make-make. ilk insan. paskalya adası söylencesi, çeviri sait maden sümer mitolojisi şöyle diyo dişi tanrılar doğduktan sonra tanrılar geçim sıkıntısı çekmeye sızlarar ve isterler ki enki buna bir çare enki o sırada derin bir uykuya dalmıştır, yakarışları anası deniz dertlerini enki'ye iletir ve enki de onların hayatlarını kolaylaştırmak için en usta sanatkarları ortaya kil ve çamurdan insan dini kaynaklarda şu sekilde yeralır sumer'de tanrılar, özellikle dişi tanrılar çoğalmaya başlayınca işlerin çokluğundan, yiyeceklerini hazırlamanın zorluğundan yakınıyorlar ve bütün tanrıları var eden deniz tanrıçası nammu'ya bir çare bulması için yalvarıyorlar. o da bilgelik tanrısına bilgeliğini ve marifetini göstermesini söylüyor. bilgelik tanrısı yumuşak kilden şekiller yapıyor ve tanrıçaya sesleniyor "ey annem! adını vereceğin yaratık oldu,/onun üzerine tanrılann görüntüsünü koy 30,/dipsiz suyun çamurunu karıştır,/kol ve bacakları meydana getir./ey annem! yeni doğanın kaderini söyle!/işte o bir insan!" bu iş esnasında bütün tanrıların annesi, yer tanrıçası, doğum tanrıçası ve bilgelik tanrısı olmak üzere 4 tanrı birlikte bulunuyorlar. tevrat tekvin 2-7 "rab allah yerin toprağından adamı yaptı ve onun yüzüne hayat nefesini üfledi ve adam yaşayan can oldu." tevrat'ta insanın yaratılışı iki türlü anlatılmış tekvin bap 1 26 "allah yeri, göğü, yıldızlan, bitkileri hayvanları yarattıktan sonra allah dedi 'suretimizde benzeyişimize göre insan yapalım! o yeryüzünde her şeye hâkim olsun.' ve allah insanı kendi suretinde yarattı ve onları erkek ve dişi olarak yarattı." böylece yaratılmanın son günü; 6. gün bitiyor. talmud'a göre bu ilk adem'le birlikte yaratılan kadının adı lilith'dir. bu kadın kendini adem'le eşit görüp, onun sözünü dinlememiş ve bir dişi cin olmuş, erkeklere sataşmaya başlamış. yakaladığı bir erkeği bırakmazmış. özellikle ayın yedinci günü erkekler için büyük tehlike imiş. bu lilith, sumer aşk tanrıçası inanna'nın ağacına yuva yapıp onu kestirmeyen bir cinin adı. bkz. hartmut schmökel, das land sumer, stuttgart, 1962, allah daha sonra adem'i topraktan, karısını da kaburgasından yaratıyor. görüldüğü gibi tevrat'ta insan altıncı günde erkek ve dişi olarak yaratıldığı halde, tekrar erkek çamurdan, kadın onun kaburgasindan yaratılıyor. tevrat'ta birbirinden ayrı iki yaratılış efsanesini özetleyecek olursak tekvin, bap 131 yaratılış altı günde oluyor. birinci günde tanrı gökleri ve yeri yaratıyor, gece ve gündüzü meydana getiriyor. ikinci gün, suları ayıran bir kubbe yapıyor ve bu kubbeye, tanrı, gök diyor.. üçüncü gün, suların altından toprağı çıkarıyor, ona, yer diyor. suları bir yere toplayarak onlara deniz diyor. yerden ağaçlar, bitkiler çıkartıyor. dördüncü gün, gökkubbesinde güneş, ay ve yıldızları yapıyor. halbuki birinci günde gök ve yer yaratılmış, gece ve gündüz güneş ve ay'sız meydana gelmiş, hatta ikinci günde bitkiler ve ağaçlar bile çıkmıştı. beşinci gün, suda yaşayam hayvanlarla kuşlar yaratılıyor. altıncı gün sığırlar, sürüngenler, yerde yaşayan bütün hayvanlar yaratılıyor. yaratılan bütün hayvanlara egemen olması için tanrı, insanı kendi görünüşünde ve erkek, dişi olarak yaratıyor. ve onlara, "çoğalın!" diyor. böylece, altıncı günde yaratma bitiyor. yedinci gün tanrı dinleniyor. bap 24'ten itibaren, yaratma değişik olarak anlatılıyor. yukarıda, her türlü bitki ve insan çift olarak yaratıldığı halde, burada yağmur henüz yağmadığı için, bir kır otu ve fıdanı yoktu, deniyor. yerden bir buğu yükseliyor ve tanrı yerin toprağından adam'ı yapıp hayat nefesini üflüyor. ve adam; yaşayan can oluyor. bundan sonra, tanrı, doğuda aden'de bir bahçe yapıyor, adam'ı oraya koyuyor ve o yalnız kalmasın diye, kaburgasından kadını yaratıyor. bu gösteriyor ki, bu hikâye iki ayrı kaynaktan alınmış. ikincisi sumerlilere dayanıyor. ilginç olanı, babilliler daha sonra yaşamış olmalarına rağmen, onların yaratılış efsanesinden iz olmaması. kuran'da insanın yaratılışı çeşitli surelerde değişik tarzda geçiyor mü'minun suresi, ayet 12 "insanı süzme çamurdan yarattık." rahman suresi, ayet 14 "allah insanı pişmiş çamura benzeyen balçıktan yarattı." âli imran suresi, ayet 19 "allah'ın nezdinde isa'nın durumu adem'in durumu gibidir. allah onu topraktan yarattı." secde suresi, ayet 7 "o ki, yarattığı her şeyi güzel yapmış ve ilk başta insanı çamurdan yaratmıştır." en'âm suresi, ayet 2 "çünkü bizi çamurdan yaratan, ölüm zamanını takdir eden ancak odur." hâcc suresi, ayet 5 "ey insanlar! şunu bilin ki, biz sizi topraktan, nutfeden, sonra pıhtılaşmış kandan, sonra hilkati belirsiz bir lokma et parçasından yarattık. hicr suresi, ayet 26 "ant olsun ki, biz insanı pişmiş kuru bir çamurdan, şekillenmiş cıvık bir balçıktan yarattık." bu ayetin diğer bir çevirisi de; "ant olsun ki, insanı balçıktan, işlenebilen kara topraktan yarattık." ayet 27-28 "rabbin meleklere, 'ben, balçıktan, işlenebilen kara topraktan bir insan yaratacağım, onu yapıp ruhumdan üflediğimde ona secdeye kapanın' demişti." ayet 30-31 "bunun üzerine, iblis'in dışında bütün melekler hemen secde ettiler. allah, 'ey iblis! seni secde edenlerle beraber olmakta alıkoyan nedir?' dedi." ayet 33 "'balçıktan, işlenebilen kara topraktan yarattığın insana secde edemem' dedi." ayet 34 "'öyle ise defol oradan sen artık kovulmuş birisin, doğrusu hesap gününe kadar lanet sanadır dedi." bu ayetlerde de görüldüğü gibi, şeytan aslında bir melek, ama 'itaatsiz' bir melek. görüldüğü gibi her üç dinde de insan çamurdan yaratılmış. fakat sumer'de insanın yaratılma nedeni ve nasıl yaratıldığı aynntılı olarak anlatılmış. r. cooper kitabının 209. sayfasında150 yıl önce şunlan yazmış "bir insanın çamurdan meydana geldiğine ve hayat nefesi verilerek canlandığını düşünmek, kadının erkeğin kaburgasından yaratılmış olduğıınu kabul etmek, ancak barbarların yaşadığı çağa ait olmalı. bunlara inananlar, ayın küflü peynirden yapıldığı din kitaplarında yazılsa ona da inanırlar. insanlar adem ile havva'dan üremiş olsalar bu kadar farklı ırklar nasıl meydana gelir?" tevrat'a göre yaratılış 6 bin yıl önce olmuş. hıristiyanlık da bu tarihi kabul etmiş. kur'an'da bu yok. fakat islam inanışına göre 5 bin yıl önceymiş. buna karşılık sumer kral listesine göre, 241200 yıl öncesine gidiyor. çinliler 49 bin yıl önce diyorlarınış. mısırlılara göre 13 bin yıl önce, heredot ise 17 bin yıl önce diyor. bunlara göre tek tanrılı dinlerin yaratılış başlangıcı olarak verdikleri tarihler, ne tarihsel kaynaklara, ne de biliınsel kanıtlara uyuyor. bugün 4 milyon yıl önceye ait insan fosilleri bulundu. allah-varsa eğer- neden doğrusunu yazdırtmadı acaba? kaynakça ve dipnotlar 27. tarih sumer'de başlar, 28. kur'an'da yaratılış ile ilgili diğer ayetler tevbe suresi, ayet 3 "şüphesiz ki, sizin rabbiniz gökleri ve yeri 6 günde yaratan, sonra da işleri idare ederek arşa yerleştirendir." hûd suresi, ayet 7 "o, arşı su üzerinde iken gökleri ve yeri 6 günde yaratandır." furkan suresi, ayet 59; secde suresi, ayet 4 iki ayet de aym "gökleri ve yeri ve ikisinin arasındakileri 6 günde yaratan, sonra arşa yerleşen rahmandır." sâffât suresi, ayet 11 "ey muhammed! allaha eşkoşanlara sor! kendilerini yaratmak mı daha zordur, yoksa bizim yarattığımız gökleri yaratmak mı? aslında biz kendilerini özlü çamurdan yaratmışızdır." fussilet suresi, ayet 9, 11-12 "ey muhammed! size yeri iki günde yaratanı mı inkâr ediyorsunuz ve ona eşkoşuyorsunuz?" "sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi ve ona ve yeryüzüne 'isteyerek veya istemeyerek buyruğuma gelin' dedi . ikisi de 'isteyerek geldik' dediler. allah bunun üzerine 2 gün içinde 7 gök yarattı ve her göğün işini kendisine bildirdi. yakın göğü ışıklarla donattık ve bozulmaktan koruduk." burada hem allah, hem üçüncü şahıs konuşuyor! 29. kramer, the sumerians, 151. giovanni pettinato, das altorientalische menschenbild und die sumerischen und akkadischen schöpfungsmythen, heidelberg, 1971. 30. buradan anlaşılacağı üzere, sumer'de, tanrılar insanı kendi görünüşleriyle yaratmışlardı. bu da onların tanrıları insan gibi düşündüklerine bir kanıt oluyor. aynı deyimi tevrat'ta bap 127 "ve allah insanı kendi suretinde yarattı, onlan erkek ve dişi olarak yarattı." tekvin bap 96 "çünkü allah kendi suretinde adam'ı yaptı." kur'an mâide suresi, ayet 64 "yahudiler 'allah'ın eli sıkıdır' dediler. dediklerinden ötürü elleri bağlansın. lanet olsun! hayır! onun iki eli de açıktır, nasıl dilerse sarf eder." âli imrân suresi, ayet 115 "doğu da batı da allah'ındır. nereye dönerseniz allah'ın yüzü oradadır." sâd suresi, ayet 71 "rabbin meleklere demişti ki, 'ben muhakkak çamurdan bir insan yaratacağım. onu tamamlayıp içine ruhumdan üfürdüğüm zaman derhal ona secdeye kapanın!' melekler toptan secde ettiler. yalnız iblis secde etmedi, zira o büyüklük tasladı, kâfirlerden oldu. allah, 'ey iblis! iki elimle yarattığıma secde etmekten seni men eden nedir? böbürlendin mi , yoksa yücelerden mi oldun?' dedi. lblis, 'ben ondan hayırlıyım, beni ateşten, onu ise çamurdan yarattın' dedi." görülüyor ki, tüm dinlerde tanrı, "insan"a benzer şekilde tarif edilmiş. ilkinin değil ama ırkın yaradılışı semavi dinlere göre akrabalar arası ilişki * ile oluşmuştur. modern tıbbın ensest sonucu doğan çocuklara ilişkin tespitlerinden hareketle, belki o yüzdendir insan ırkının defolu / hatalı olması*; savaşla / açgözlülükle kendimizi yok etmemiz. şöyle olmuştur beyle çok gelişmiş bir canlı türü var uzayda. işte her şeyi aşmış, yarmış abiler. laboratuvarda falan yeni yaşam formları üstüne çalışıyorlar sıkıntıdan. ses seda yok tabii, millet telepatiye vermiş kendini. sonra bi kaza oluyor, tüpler karışıyor, yeşil dumanlı ufak bir yangın falan... aaa bi bakıyorlar, ortaya yeni bir canlı türü çıkmış. çıkmış çıkmasına da, eleman defolu. kıllar var bedeninde, kötülüğe eğilimli, bağıra çağıra konuşuyor, yiyor içiyor sıçıyor... ee adamlar ne de olsa uzaylı, gelişmiş. hadi kaldırın çöpe atın olayı olmuyor. "lan ne yapalım bunu" falan derken, biri duvardaki dev ekranda mavi bir gezegen gösteriyor. işte okşizen var, su var falan. tamam diye düşünüyorlar kendi aralarında. bir de dişisinden yapıyorlar dedemizin*, birkaç hayvan salıyorlar ortama, "burada yaşasınlar, bizden uzak olsunlar" diye getirip bırakıyorlar. işte sonra uzay gemilerine atlayıp üç yüz yılda bir bakıyorlar, ne yapmışız, ne hale gelmişiz diye. arada bir içimizden birini seçip ayar veriyor ve bir kitap bırakıyorlar. kimseyi öldürmeyin, yalan söylemeyin, komşunun karısına sarkmayın, etek traşı olun, falan... sonra memleketleri olan gezegene dönüp, "lan iyi ki yollamışız lavukları, burada kalsalardı, bizim gezegenin de içine ederlerdi" diye sessiz kahkahalar atıyorlar telepati yoluyla. kesin böyle olmuştur. bir insan şekli yapmış tanrı bir gün çamurdan,demiş ki 'insanoğlu, türesin bu hamurdan!'düşünmüş ki ne duyar, ne hisseder bu çamur,insanoğluna çok var, yetişmez yalnız 'uçup çıkayım göklere bir ruh bulayım,çamura ruh katayım, tam bir tanrı olayım'tanrı ne yaratsaymış, şeytan da kıskanırmış,hele fırsat bulsaymış, ne korkar, çıplak tuysuz bir de köpeği varmışyabancıya vermez yüz, tepinerek demiş köpeğe 'eğer şeytan gelirse,sakın aldanmayasın,sana bir şey verirse'bir ruh bulayım diye tanrı uzaya çıkmış;tanrı ne yapmış diye, şeytan ortaya çıkmışköpek şeytanı görmüş, korkutarak köpeği süzmüş, güzel sözle 'ey köpek niçin tüysüzsün sen doğuştan?titriyor bak hep için,rahatın yok soğuktan;tanrı'nın insan'ına gel yol ver bir bakayım;senin tüysüz sırtına, altın tüyler takayım.'köpek bu söze kanmış, havlamamış şeytan'a,şeytan çamuru almış tükürmüş ilk tükrüğüyle köpekte hep boyanmış,altın tüy buldum sanmış, pis tüylere dönünce bakmış, insanı tükürüklerle,köpek de dolaşıyor, gururla pis demiş 'doyma insandan rahat bulma,nefret etsinler senden, dayaktan eksik olma!'tanrıdan kıllı imiş, atası ilk insanın,vücudu da kıllıyı, aslında oğuz-han'ın.şeytanın tükrüğünü, çevirmiş tanrı içe,insanın iç yüzünü, getirmiş tanrı ölümlü olmuş,içi hastalık dolmuş,fesat kalbini yolmuş,insan gökten dıştan insan, sakın bakıp aldanma!güdermiş içten şeytan, sakın aldanıp kanma!'' şeytanın tükrükleri içinde kalan insanoğlu,hilekar, yalancı ve kötü bu yuzden , insanın dışı temiz görünürmüş ama; şeytanın tükürükleri ile dolu olan içi, fesatla sıvanmış imiş. tanrı göklerde yaşasın diye yarattığı insanoğlunu, şeytanın bu hareketi yüzünden beğenmemiş ve yeryüzüne indirmiş. demiş ki ' git seni gözüm görmesin, git de yeryuzunde yaşa, gerektiği zaman öl ve gerektiği zaman da doğ! sen gökyuzunde olumsuz olarak yaşamaya layık bir varlık değilsin!' insanın içinde kalan şeytanın tükrükleri yüzünden hastalıklar doğmuş. bunun için de insanoğlu hastalanır iyileşir ve ölür olmuş.''bahaddin ögel - türk mitolojisi 1 - vı. türklere göre 'insan' - altay destanlarında 'insan'insanın yaratılışı paste değil alın teri de niye yazmadan bakmadıysam amk, hazır yazılmışları varmış intirnitte, çakar/yapıştırır geçerdim. bir de kabak yine insanın götünde patlamış. ne bahtsızmış la şu insanoğlu. şeytan tükürdü diye dehilenmiş bu sefer yanı, cennet, gökler derken bakalım dünyadan ne zaman yiyecek siktiri ? ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri takip etmek için giriş yapmalısın. Tanrı’nın işlerinin tümü içersinde, O’nun adaletinin, bilgeliğinin ve iyiliğinin en iyi örneği insandır. Daha önce de dediğimiz gibi kendimizi uygun şekilde tanımadan Tanrı’ya ilişkin açık ve belirgin bir şekilde bilgi sahibi olamayız. İnsan hakkındaki gerçekler bilgi iki şey içerir ilk olarak nasıl yaratıldığını bilmek ve günahın gelişinden beri içinde bulunduğu konumu bilmek Yaratılış 3. Bu bölümde bizleri ilgilendiren kısım, insanın ilk konumudur. Günaha düşmeden önce insanın nasıl olduğunu öğrenmeliyiz. Böylece daha sonra insanın kötülüğünden Yaratıcısını sorumlu tutmamış olacağız. Hatalarımız Tanrı’dan değildir. Ne de günahlarımızdan “doğayı” sorumlu tutabiliriz. Bu Tanrı’ya hakaret olurdu. Çünkü Tanrı onu yaratırken içinde bir nevi kötülük olduğu anlamına gelirdi. Bu konuda değişmeyen iki gerçek vardır ve hiçbirini reddedemeyiz günahkarın hiçbir özrü yoktur ve Tanrı’nın adaleti her zaman saf ve doğrudur. İnsan, beden ve candan oluşur. Candan kastım, onun daha asil olan, bedenin içinde bulunan ancak ölümsüz olan ve beden öldükten sonra da yaşamaya devam eden kısmıdır. “Can” ve “ruh” birlikte kullanıldıklarında kendilerine has anlamları olmasına karşın çoğu zaman birbirleri yerine kullanılan kelimelerdir. İnsanoğlu maddesel şeylerle o kadar meşgul olmaya başlamıştır ki, çoğu insan bir canı olduğunu unutmuştur. Ölümden sonra yaşamaya devam edeceklerini unutmuş ya da göz ardı etmişlerdir. Ancak en azından bir çeşit ölümsüzlük anlayışı olmadan yaşayamazlar. Her insanın, Tanrı’nın ahlaki yasasına cevap veren, iyiyi ve kötüyü ayırt edebilen bir vicdanı vardır. Vicdan sadece iyinin ve kötünün zihinsel olarak algılanması değildir. Ne de yalnızca iradedir. Hem fiziksel beyinlerimiz hem de irademiz bizlerle ölecektir. Bu sebeple Tanrı’nın yargısından korkmasına gerek yoktur. Ancak yanlış bir şey yaptığımızda yargıdan ve cezalandırılmaktan gerçekten de korkarız. Vicdan, ölümsüz olan canın bir parçasıdır. Bundan sonraki yaşamda gelecek olan yargı ve cezalandırılmadan ötürü bu hayatta yanlış yapmaktan korkan bizim canımızdır. Canımız olduğuna ilişkin daha fazla kanıtlar, insan zihninin mükemmelliğinde görülebilir. Anlayış yeteneğimiz hayvanlarınkinin çok üstündedir. Göğü ve yeri düşünebiliriz. Geçmişe bakabilir, geleceği bekleyebilir ve görünmez bir Tanrı’yı düşünebiliriz. İnsan yapısında sadece fiziksel bir bedenden çok daha fazlası bulunmaktadır. Kutsal yazılar, canın bedenden bağımsız bir varoluşunun oluğunu açıkça belirtir. Bizlerin “çömlekten evlerde” oturduğumuzu ve “yozlaşan yaradılışı” üzerimizden atmamızı “bedendeyken yaptıklarımızın karşılığını” son günde alacağımızı söyler. Buradan ve diğer birçok bölümden canın bedenden ayrı olduğunu ve hatta insanın ana kısmı olduğunu öğreniriz. Bu konuya ilişkin belirtilebilecek daha birkaç farklı ayet bu öğretiyi sağlamlaştıracaktır. Pavlus, okuyucuların kendilerini benliğin ve ruhun tüm pisliğinden temizlemelerini 1. Korintliler 71 söyleyerek kötülüğün insanın iki farklı kısmını kirlettiğini ortaya koyuyor. Petrus, Mesih’i canlarımızın çobanı ve gözetmeni olarak çağırıyor. Eğer Mesih’in bakması gereken hiçbir can olmasaydı bu saçma bir ifade olurdu. Aynı şekilde eğer insanların canları olmasaydı, insanların canlarının sonsuz kurtuluşundan bahsetmesi de mantıksız olurdu. Mesih, ölümden sonra kişiyi cehenneme atma yetkisi olan Tanrı’dan korkmamız gerektiğini söylediğinde bizlerin canları olduğunu çok açık şekilde ortaya koymaktadır. Mesih, zengin adamın canı eziyet çekerken İbrahim’in bağrında bulunan Lazar’ın hikayesini anlattığında bedenden ayrı bulunan bir candan bahseder. Bu gerçek Pavlus tarafından da vurgulanmıştır. Bedende yaşadıkça Rab’den uzak olduğumuzu ancak bedenden ayrıldığımızda O’nun varlığında bulunmaktan zevk alacağımızı söyler. İnsanın Tanrı benzeyişinde yaratıldığını düşündüğümüzde, onun bir canı olduğuna daha sağlam olarak inanacağız. Tanrı’nın görkemi bir dereceye kadar insanın fiziksel bedeni aracılığıyla parlamaktadır. Çoğu zaman karşı çıkılamayacak bir biçim lütfu ve hayvanlarınkinden daha üstün olan bir güzellik vardır. Ancak tanrısal benzeyiş bizim canlarımızdadır. Ademe, yetkin ve düzenli bir kontrol altında bulunan, uygun bir mantık ve algılar tarafından yönetilen doğru bir anlayış ve duygular verilmişti. Adem’in günah işleyişinden bu yana insanoğlu canındaki Tanrı benzeyişini büyük çoğunlukla kaybetmiştir. İkinci Adem olan Mesih, bizleri kendisinin benzeyişinde yenileyebilmektedir. Pavlus Kolose’deki Hıristiyanlara şöyle yazar, “Çünkü eski yaradılışı kötü alışkanlıklarıyla birlikte üzerinizden çıkarıp attınız, eksiksiz bilgiye erişmek üzere Yaratıcısının benzeyişinde tazelenen yeni yaradılışı giyindiniz” Koloseliler 3910. Şimdi bu yenilenmenin özelliklerini inceleyebiliriz. Birincisi bilgidir. İkincisi doğruluk ya da gerçek kutsallıktır. Ademin düşüşüyle insan, zihnini dolduracak bilgi ışığını, kalbinin doğruluğunu ve kendisini oluşturan tüm öğelerin uyumunu yitirmiştir. II. Korintliler 318’den, Tanrı benzeyişinde değiştirilmemiz gerektiğini öğreniyoruz “Ve hepimiz peçesiz yüzle Rab’bin yüceliğini görerek yücelik üstüne yücelikle O’na benzer olmak üzere değiştiriliyoruz”. Tanrı’nın mükemmel görüntüsü olan Mesih’in benzerliğinde değiştiriliyoruz. O’nun benzeyişi gerçek kutsallık, saflık ve anlayıştır. O’nun bizlerdeki benzeyişi, cennete alındığımız gün gerçek görkemine erişecektir. İnsanın canı, bedenin diğer tüm üyelerine hayat verir ve insanın hayatını kontrol etmekte başı çeker. Çoğu filozof, insanın mantıkla yönetildiğini ve yalnızca mantığın onu bozulduğunu göz önüne almamışlardı. İnsanın birbirlerinden tümüyle farklı olan iki konumunu birbirine karıştırmışlardır Tanrı’nın onu yarattığı konumdakı insan, ve düşüşünden beri içinde bulunduğu konum. Can hakkında daha fazla bilgi edinmek için ilk önce şunu kabul edelim. İnsanın canı iki kısımdan oluşur Anlayış ve irade. Anlayış, iyi ile kötüyü ayırt edebilmektir. İrade ise, bu ikisi arasında bir seçim yapar. Tanrı, insanı özgür bir iradeyle yarattı. Eğer isteseydi, Adem’in içine düştüğü ayartılmayı reddedebilecek gücü vardı. Ve Adem, kendi seçimiyle düştü. Yaratıldığı konumda aklı ve iradesi mükemmeldi ve bedeninin tüm üyeleri iradesine itaat ediyordu. İyiyi ya da kötüyü seçmekte özgürdü. Ancak kötüyü seçtiğinde kendini mahvetti ve tüm kısımlarının bozulmasına yol açtı. O andan beri insan, tümüyle mantık ile kontrol edilmekten çıkmıştır. Eğer iyiyi ve kötüyü seçme özgürlüğüne sahip değilse insanın mantıklı ve düşünen bir yaratık olmayacağını söylemekte filozoflar haklıdırlar. İnsanın kendi iradesini kullanarak hayatını yönlendiremediği taktirde, iyiyi ya da kötüyü seçmenin hiçbir anlamı kalmayacağını anladılar. Ancak tümüyle haklı değildirler. İnsan doğasında olan değişikliği göz önüne almalıyız. İnsanın artık özgür bir iradesi yoktur. İradelerimiz günahla zincire vurulmuştur. John Calvin, Kutsal Kitap Hristiyanlığı Madde 15 Kalıbıyla kişi, benliğiyle zat, ruhuyla cevher, aklıyla ilah, tekliğiyle bütün, çokluğuyla fani, ruhuyla baki, halden hale geçişiyle ölü, kemal yönünden diri, ihtiyaç bakımından noksan, istek bakımından tam, varlığın özü, kendisinde her şeyden bir şey bulunan ve her şeyle ilgisi bulunan varlık. İşte insan budur. Ebu Hayyân et-Tevhîdî İnsan nedir? İlim, felsefe, sanat ve dinin ayrı ayrı cevapladığı bu sorunun, tüm ilimler kendi penceresinden baktığı için asla doğru cevabı bulunamamıştır. Çünkü ilim, insanı sadece madde olarak ele alır. Bu yüzden ilmin tanıttığı insan yaşayan değil kadavra insandır. Farklılık arz eden sanat bile konuya sadece bir yandan bakmakta ve yetersiz kalmaktadır. Felsefe bütüne götürücü bir yaklaşım sergilese de, o da insanı geçmişi ve geleceği noktasında yaya bırakır. Buna sebep felsefenin kullandığı aracın yani aklın, insandaki sevgi ve aşktan kaynaklanan esrarengiz yönü anlamakta yetersiz oluşudur. Tüm bu ilimlerin zaaflarını gideren, tümünün bakış açılarını birleştiren tek kurum ise din’dir. Olağanüstü bir süreç ve zorluktan sonra, mükemmel bir biçim ve surette yaratılan insan, tarifi imkansız bir birliktelik ve muammadır. Bu insan, tek kelime ile tarif etmek istenirse bu kelime fani’ olacaktır. Çünkü tüm diğer tarifleri kısa kalmakta, anlamı karşılayamamaktadır. İnsan komplike, zıtları benliğinde toplayan bir yapıdadır. İnsan ruhsal özellikleriyle maddesel özellikleri birleştiren bir varlıktır. Ancak insan ayrı ayrı bunların hiçbiri değildir. Bunların birleşmesiyle ortaya çıkan bambaşka bir varlıktır. Suyun hidrojen ve oksijenden oluşması gibi su denince aklımıza nasıl hidrojen ve oksijen gelmiyorsa, insan denilince de karmaşık bir bütün anlaşılmalıdır ve bu bütün halen oluş, tekamül halindedir. Suyu nasıl üretemeyeceksek, insanı deşifre etmede de mahzun kalacağımız muhakkaktır. Ruh ve madde ilmine sahip olsak bile, insanın tabiatının sırlarına asla varamayacağız. İlimlerin tümü konuya tek yönden baktığı içindir ki, insana bütün olarak bakan Kur’an’ın seviyesine erişemezler. Çözüm; ilim sahiplerinin, Kur’ansal bakışa yanaşması ve anlamaya çalışmasıdır. İnsan vücudu; filtreye sahip böbrek, 576 megapiksel göz, 2,5 milyon GB hafıza, yüzlerce kemik kombinasyonu, akıl almaz sinir aktarım kompleksi, % 75 su, ömür boyu 250 milyon kez atan bir kalp, kilometre damar ağından ibarettir. Ve tüm bunlar bir avuç topraktan yaratılmıştır. İşte Yüce Allah bu kadar büyük, insan bu kadar değerli bir projedir. İnsan gibi, yaratılışı da esrarengizliklerle doludur. Tasavvufta yaratılış ve mertebeleri aşağıdaki şekilde izah edilir. İlk üç mertebe ezelidir, bütündür. Yapılan ayrım izafidir, esas nitelikleri bilinemez. 1. Lâ Teayyün veya Lâ Zuhûr aşaması; Bu merhale mutlaklık mertebesidir. Hakkında Allah’tan başka kimse bir şey bilemez. Sadece Allah’ın var olduğu zamandır. Allah’ın tecellisi henüz söz konusu değildir. 2. Teayyün-i Evvel mertebesi; Yaratılacak bütün varlıklar Hakk’In ilminde özet olarak vardır. 3. Teayyün-i Sani Hakikat-ı İnsaniyye mertebesi; Varlıklar Hakk’In ilminde ayrıntılı olarak yer almaktadır. 4. Alem-i Ervah; Ruhlar alemi 5. Alem-i Misal; İdeler alemi 6. Alem-i Ecsâm; cisimler alemi 7. Mertebe-i İnsaniyet; İnsanın ortaya çıkış mertebesi. Nefis ve ruh bir bütünün parçalarıdır. Yani ortada bir dualite ikilik yoktur. Nefis ve ruhu isim değil, sıfatlar olarak düşünmek icap eder. Benlik sırrının varlığı için nefis de lüzumludur. Nefsi öldürmek değil, ıslah etmek esastır. Ölü nefis sıfatları ortadan kaldıran yokluk halidir ki doğru değildir. Benliğin pozitif kutbuna ruh, negatif kutbuna nefis denilmektedir. Benlik bu iki kutbun bir arada var oluşuyla ayakta durur. Nefsi çıkartıp atarak bir yere varmak mümkün değildir. Çünkü nefis tüm kötülüklerine rağmen, yukarı tırmanmak için merdiven görevi görür. Ten ve ruh içiçedir. Ne var ki göz bunun farkında olamaz. Ruh, insanın Allah’tan kaynaklanan yönlerinin bütünü, nefis ise beden kaynaklı vasıflarının tümüdür. Neticeten Tanrısal özelliklerin bir çoğu ruhta toplanmıştır, kötülük, noksanlık, şehvet ifade eden nitelikler de nefsin malıdır. İnsan; ruh, beden, irade ve nefisten ibarettir. Ve Ruh, bedenden önce yaratılmıştır. İnsanın yaratılması ruhen var edilmesi, suretlendirilmesi ise bedenin var edilişi manasınadır. Yine ruhun mahluk olmadığını ifade eden, “Rabbin emri” olarak nitelendirenler de vardır. Yani ruh, Allah’ın emri, Allah’ın kelamı demektir. O’nun kelamı ise mahluk değildir. Bu düşünüşe göre canlanma olayı, Allah’ın Canlan!’ emriyle gerçekleşmektedir. Nefis, kulun sıfatlarının, huy ve davranışlarının kötülerine verilen addır. Nefsin en kötü mertebesi, kendi arzusuna uyana “iyi, güzel” demesi, arzuladığı her şeyi yapma hakkına sahip olduğu vehimini taşımasıdır ki buna gizli şirk denir. Nefis bir hayat kuvveti olup hiçbir mücahede onu saf dışı bırakamaz. O temelli susturulamaz. En emin yol nefsin devamlı arzu ve isteklerine devamlı hayır demektir. Nefse muhalefetle tüm hareketler ibadet haline gelir. Nefis, bedensel dilek ve davranışların kaynağıdır. Tıpkı ruh gibi vücut kalıbımızla iş görür. Ruh nefsi, nefis de ruhu esir edebilir. Nefis, ruhun vazife ve isteklerinin tam tersine, tabiatı icabı, tam tersini gerçekleştirmek ister. O edeb’i kötüye götürmek ve bozmak ister. Halbuki kul, edeb’i kemale erdirmeye memurdur. Bu yüzden nefse tolerans tanımak, ruhun esaretine zemin hazırlamak demektir. Nefsin istekleri bir problem, bir hastalık oluyorsa, ilaç onun tam tersini yapmaktır. Çünkü nefsin arzusunun tersine hareket edilince onun musallat ettiği dertler devaya döner. Mevlana bu yüzden nefse eşek demektedir ve kurtuluşu eşeğin tersine gitmekte bulur. Ölümlü istek ve arzuların tümü nefse hizmet eder. Hepsinin putu nefistir. Birçok şeyi sevmiş olmanın temelinde bir tek şeyi sevmek vardır. O bir tek şey nefistir. Nefsi hizaya getiren işi kökünden halleder. Çünkü en büyük put nefistir. Mevlana, öteki bütün putları nefsin yanında yılana, nefsi onların başı olan ejderhaya benzetir. “Putların anası, içinizdeki nefis putudur.” İnsan, hayvanların en çok gelişeni değildir, başka bir varlıktır. Dolayısıyla evrimle değişen bir varlık değil, tekamülü süren ama anlaşılması zor bir varlıktır. Hayvanlarda da insanda bulunmayan çokça gelişmeler ve kabiliyetler vardır. Mesela gece kelebeğinin işitme kabiliyeti son derece gelişmiştir ama yalnız yarasanın çıkardığı titreşimlere karşı. Yarasanın çıkardığı bip sesini mükemmel oranda sezebilen bu hayvan mesela bir bomba sesini duyamaz. Kabiliyeti ancak düşmanına karşıdır. Bu haliyle de gece kelebeği insandan ve öteki hayvanlardan üstündür. Kene, kör olmasına karşılık avını esrarengiz bir biçimde saptamaktadır. Bu kuvvet koku alma gücüdür. Bu kabiliyet sadece memeli hayvanların cildinden çıkan koku için geçerlidir. Başka kokuları alamaz. Kene, memeli hayvanların sürtünebileceği alçak dallara sığınarak onların geçmesini bekler ve geçme anında kendisini hayvanın üzerine bırakır. Hayvan anılan kokuyu çıkarmadan keneye sürünse dahi kene bunun farkında olmaz. Ve kene … o koku yayan hayvanı avını hiçbir şey yemeden 18 yıl bekleyebilir. Her canlının üstünlüğü kendisine has olduğundan insanın üstünlüğünü de insana özgü alanlarda aramak gerekir. Max Scheler’e göre “geist”, aklı, ide bilincini, kendiliğindenliğe yönelen anlayışı, iyilik ve acımak gibi birçok aktları kapsayan bir güçtür. İnsan, “geist”iyle çevresindekilerin tümünü objeleştirip kavrayabildiği gibi, bizzat kendisini de objeleştirip kavrayabilmektedir. Bu geist alanı psikoloji ve biyolojiyi aşan bir meseledir ve sadece insanda görünen bir beliriştir. “İnsan kozmik anlam ve önemi olan bir varlıktır. Bu yüzden Yaratan onu varoluşun gayesini gerçekleştirebilmesi için en güzel ve en mükemmel biçimde yaratmıştır. Ona kendi öz ruhundan üflemiştir. Onu zeka, akıl ve daha başka anlayış kudretleriyle seziş vb. donatarak, içinde yaşadığı dünyanın sırlarını çözmeye müsait hale getirmiştir.” Kur’an insan özüyle kainatın yani Yaratıcı kudretin özünü aynı kabul eder. İnsan bedensel varlığının ötesinde, ben’iyle ölümsüzdür. İnsan bedensel unsurlarının tasallutundan kurtulabilirse aslına, koptuğu bütüne ulaşabilecektir. Çünkü insan topraktan yaratılmış bir varlıktır ademiyet ama insan aynı zamanda Allah’ın ruhundan bir nefhadır. Kur’an’ın insan tabiriyle esas aldığı da bu öz yani ben’dir. İblisin ve meleklerin insan yaratılırken ki isyanı, topraktan yaratılmış oluşuna isyandır. Yani isyanları yaratılış maddesine ve bu varlıktan doğacak kötülüklere itirazdır. Bakara 2/30 Yüce Allah’ın buna cevabı ise nettir; Sizin bilmediğinizi her halde ben bilmekteyim.’ Meleklerin dahi bilmediği insanla Allah arası bu sırrın açılması için binlerce nebi tarafından yürütülecek çok uzun bir eğitime ihtiyaç duyulmuştur. İnsanı hayvanlarla ortak eden davranış halleri salt olarak ele alınırsa hayvanlarla ortak yanlar bulunabilir ve biyolojik teoriler mümkündür ama güdüsel davranışlar, yani hayvansal reaksiyonlar dışındaki ilahi öz yani asli nefha sadece insana hastır ve ilim ötesidir. İsra suresinde hakkında pek fazla şey bilemeyeceğimizi buyuran 85 nci ayetin bahsettiği ruh da budur. Tekamül insanın sadece beden yanıyla alakalıdır, ruh varlığı, yani karmaşık ve ilahi yanı Allah için tekamül söz konusu olamayacağı için tekamülden uzaktır. İnsan bu haliyle kainatın ve mahlukatın tamamını temsil eder, bünyesinde barındırır. Bu nedenle insana küçük kainat’ denmiştir. Allah’ı nasıl zatı ve şahsıyla değil şeniyet ve tecellileri ile tanıyorsak, insanı da ortaya koyduklarıyla tanımak gerekir. Kur’an’ın imanı aksiyona, amele bağlaması bu sebepledir. Kur’an’a göre insanla ilgili özetle şunlar söylenebilir; a. İnsan özüyle Allah arasında küll-cüz parça – bütün ilişkisi vardır. İnsanın yüksek mertebesi de bu ilişkiden kaynaklanır. İnsan hayatını bu yüce mertebeye uygun şekillendirmelidir. Çünkü insan yeryüzüne Allah’ın halifesi, vekili olarak gönderilmiş, tüm varlıklar bu görev için insanın emrine verilmiştir. b. Kainat ağacının meyvesi insandır. Bütün varlıklar insanın ıstıfası seleksiyonu için yaratılmıştır. İnsan vasıta değil, bizzat gayedir. Toplum ve devletle esas alınarak insana değil, insan esas alınarak bunlara gidilmelidir. İnsan devletin de nüvesi olduğu içindir ki peygamberler tüm mesailerini insanı yüceltmeye ayırmışlardır. Doğu, insanı merkeze koysa da sosyal hayata yansıtamamış, Batı insanın dış kabuğunu yüceltmekle aldanmış, keza bu yanlışıyla, hümanizmle insanı yücelteceğim derken çukura mahkum etmiştir. c. Hizmet, en önce insana yönelmelidir. İnsanı ihmal eden gayretler katkı yaratamaz. İnsan imar edilmeli, mutlu kılınmalıdır ki dünya özlenen kıvam ve düzene, dirlik ve esenliğe erişebilsin. d. Vasat-ı Camia’lıktan varlıkların tüm özelliklerini bünyede bulundurmak çıkan sonuç şudur ki; insan iyi ve kötü çekişmesine sahne olan bir bedendir. İnsan bu ikilinin ve sahibi grift bir varlıktır. İnsan görülen ve sezilebilen dünya arasında idrak kurabilen tek varlıktır. İnsan için ölümsüzlük arzusu her daim söz konusudur ve fakat bunun için sonsuzdan gelindiğinin bilinmesi gerekir. Sonsuzu aramak yani ebedi olmak arzusunu duyan, ezeli olduğunu bilmelidir. İnsan hem kendisini hem etrafını fark edebilen tek varlıktır. İnsan mahiyetini tam bilemese de özünün de farkındadır. Etraf ve öz arasındaki ayrılıklar ise insanda sıkıntı yaratanlardır. İnsan başlangıçta tanrısal bir varlığa sahipti. Bedensel olarak bulunduğu bu alemde tevhidi tam gerçekleştirebilirse yine o eski haline dönebilecektir. Bu ilk hayatı insanın Allah’tan ayrılmadan önceki hayatı yani misak devresindeki varlığıdır. Tevhidin en yüksek mertebesine çıkmak bu misakı anlamak ile mümkündür. Kur’an, misakın mahiyetinden çok, dünya aleminde insana yüklediği görevlerin büyüklüğüne işaret etmektedir. İnsan en büyük emaneti üstlenmiştir. Ahzab 72, Allah’ın yeryüzündeki halifesidir Bakara 30. Bu büyük görev ona ezelde verilmiştir. Kur’an bu görevi yüklendiğimiz zaman öncesi antlaşma icaplarına uymamızı bizden ısrarla istemektedir. Fıtrat, tabiat veya yaratış/yaratılış demektir. Bir şeyin fıtratı, yaratılıştan getirdiği tabii özelliklerdir. Kur’an Allah’ın insanlığı üzerinde yarattığı ilahi fıtrata’ Rum 30/30 atıf yaparak insanın özünde iyi bir varlık olduğunu tescil eder. Fıtrat bir şeyin kabuğunu açınca içinde bulacağımız önceden yerleştirilmiş başka bir şeyi ifade eder ki fıtratın bir diğer anlamı da yarmak/yarılmak’tır. İşte bu içerideki şey, Allah’ın insana yaratılışta yerleştirdiği ilahi yazılım olan fıtrattır. Fıtrattan söz edilen her yerde kaçınılmaz olarak bir Yaratıcı’dan ve O’nun eşyaya aktif ve aktüel müdahalesinden söz ediliyor demektir. Her şeyin bir fıtratı vardır’ hükmü ise her şeyin bir yaratılış gayesi var demektir. Yani bir şeyin fıtratı o şeyin yaratılış amacı ma hulika leh demektir. Bir şeyi bu yaratılış istikametinde kullanmak hayır’, aksi istikamette kullanmak şer’dir. Amaçtan ne kadar uzaklaşılırsa şer de o kadar büyür. Lakin o şer, yaratılıştan değil, yaratılanı amacı dışında kullanmaktan kaynaklanır. Eşyanın fıtratı bir yaratıcı elinden çıktığına delildir. O fıtrat ilahi format’tır. Fatır olan Allah o eşyaya imzasını atmıştır. Biz ismi o formata göre veririz. Adem’e isimlerin öğretilmesi ta’limu’l-esma fıtrat gerçeğiyle alakalıdır. Eğer Allah o şeye fıtrat vermemiş olsaydı eşyanın kimliği olmaz ve biz ona isim veremezdik. Fıtrat değiştirilmez, keşfedilir. İnsan fıtratından uzaklaşabilir, yabancılaşabilir ama fıtrat kaybolmaz. İnsan onun üzerini örter. Bunun dindeki adı küfür’dür. İnsan fıtratına ihanet etmeden, küfürde ısrar edemez. Bazen bu uzaklaşma ve örtme o denli kalın ve sağır edici olur ki kalbin mühürlenmesi denen olay budur. Bu manada kalp yerine fıtrat veya vicdan kelimeleri de kullanılabilir. İnsanın yaratılışı ayetlerde değişik yer ve miktarda verilir. Bu parçaları birleştirmek okuyucunun ilmine, fikri emeğine, düşünce kapasitesine ve kavrayışına bağlıdır. İnsan 76/1 ayeti gösterir ki insanın oluş süreci anlık ve akut bir kopuş sonucu değildir. İnsan iç içe geçmiş uzun süreçler etvar sonucu meydana gelmiştir. Nuh 71/14 Bu uzun insanlaşma süreci üç halkadan oluşur; İnsanlardan evvelki elementer yaratılış süreci, insanlaşmadan önceki biyolojik yaratılış süreci ve anne karnındaki embriyolojik yaratılış süreci. Kur’an insandan iki ifadeyle bahseder. İnsan topraktan yaratıldı.’ En’am 2, Hicr 28, Sad 71 ve İnsan Allah’ın bir nefhasıdır.’ Hicr 29 Böylece Kur’an insanın varlık yapısında iki alanın birleştiğine dikkat çeker. Beden ölümlü, ruh ölümsüzdür. Sufiler bu ayrıma nasut-lahut Hallac derler. Yani insanın bir obje olan bir de obje olmayan yanı vardır. İnsan bu ikinci yanıyla diğer varlıklardan ayrı ve üstün, beden yanıyla onlarla aynıdır. Kur’an insanı, özü bakımından Yaratıcı Kudret ile birleştirdiği için, ölümsüz addeder. Yani bu yanla ilgili konuşmak, Allah’ı konuşmaktır, dikkatli olmak gerekir. Fiziki insan ise hasta olan, doğan, ölen, yıpranan yapıdadır. Kur’an’ın bahsettiği ıstıfa seleksiyon ve tesviye insan yaratılışının kıvama getirilmesi bu fizik yapıdadır. Al-i İmran 33, Nahl 59, Fatır 32 Burada hümanist bir düşünce ortaya çıkmaktadır ki siyonizmin savunduğu hümanist yeni dünya dini inanç ile burada Öz’e dönmekle kast edilen hümanizm farkı çok iyi anlaşılmalıdır. Şöyle ki; siyonizm, insanın öz benliğiyle kainata hükmedebileceğini ve içsel güçleriyle kaderi bile değiştirecek güce sahip olduğunu savunur ve vahyi devre dışı bırakırken, insanın elleriyle yazacağı dini kalplere sokmaya çalışır. Yani maksadı özdeki cevheri bulmak değil, aklın köşesindeki bilgi kırıntıları ile kainata egemen olmak hayalidir. Tevhidin öze dönmekle kast ettiği ise içsel nefhaya ulaşmak, yani bedenden ayrı bir ben olan Öz’e temas etmektir. İnsan Allah’tan bir parçayı bilemeyeceğimiz bir tarzda içinde barındırmaktadır ve o parçaya ulaşmak aslında Allah’a ulaşmaktır. Zaten o parçaya yaklaşmak kamil olmak, kemale ermektir ki dinin ve inancın en yüksek mertebesi odur. Dolayısıyla okuyucu hümanist siyonist felsefe ile, tasavvufi bu izah arasındaki farkı çok iyi anlamalı, oyuna gelmeden ve şekilcilikten huşuya terfi ederek gerçek tevhidi aramaya koyulmalıdır. Nura ulaşmak ancak bu sayede mümkündür. Zaten nur ile kast edilen de bu içerdeki Öz’dür. Fıtrat üzere olan temiz ruhlar, yalan ve eğrilik bilmez. Eğrilik meyli sonradan gelip geçici olarak kazanılan azmanlıktır.EHY “Andolsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir.” A’raf 7/179 “Şüphesiz insan çok hırslı ve sabırsız olarak yaratılmıştır.” Me’aric 70/19 “Ey insanlar! Ölümden sonra diriliş konusunda herhangi bir şüphe içindeyseniz düşünün ki hiç şüphesiz biz sizi topraktan, sonra az bir sudan meniden, sonra bir “alaka”dan , sonra da yaratılışı belli belirsiz bir “mudga”dan yarattık ki size kudretimizi apaçık anlatalım. Dilediğimizi belli bir süreye kadar rahimlerde durduruyoruz. Sonra sizi bir çocuk olarak çıkarıyor, sonra da akıl, temyiz ve kuvvette tam gücünüze ulaşmanız için sizi kemale erdiriyoruz. İçinizden ölenler olur. Yine içinizden bir kısmı da ömrün en düşkün çağına ulaştırılır ki, bilirken hiçbir şey bilmez hâle gelsin. Yeryüzünü de ölü, kupkuru görürsün. Biz, onun üzerine yağmur indirdiğimiz zaman kıpırdar, kabarır ve her türden iç açıcı çift çift bitkiler bitirir.” Hac 22/5 Yüce Allah’ın nurdan yaratılmış meleklere ve dumansız ateşten yaratılmış cinlere ilaveten, irade kullanabilen, beyan edebilen, ruh, akıl ve kalp taşıyan, görmeden itikad ve itimad edecek bir varlık yaratmayı dilemesiyle var edilen insan, Yüce Allah’ın emaneti verdiği, cennetlerine varis kıldığı, pek çok varlıktan üstün kıldığı şerefli bir varlıktır. Bu sebeple Yüce Allah, yaratma işini bitirip içine ruhundan üflediğinde dolayısıyla akıl, vicdan, idrak ve irade kabiliyeti verdiğinde tüm melekut aleminin secde etmesini emretmiştir. İblis hariç tüm varlıklar secde etmiş, o isyan ve itaatsizlikle büyüklenip lanetlenmiş, sonrasında bu insanı cennetlerde de kandırmasıyla ebedi cehenneme mahkum olmuştur. Bir önceki İBLİS’İN AHDİ kitabımızda geniş olarak izaha çalıştığımız gibi bu esnada cehalet ve kibrinden ötürü ilahi hikmeti anlayamamış ve boyundan büyük bir yeminle insanlığın düşmanı olarak, aldığı sürenin sonuna dek, insanın güvenilmezliğini ispata ve cehennemlik etmeye çalışacağına and içmiştir. Yüce Allah ise onu orada tek bir sözü ile telef edebilecekken, insan denen varlığa tatbik edeceği sınavda vesile kılmayı dilemiş ve insanı da uyarmıştır. Ağzından misak aldığı insanla birlikte asi cinleri ve iblisi yeryüzüne gönderen Allah dünya imtihanını da bu andan itibaren başlatmıştır. İblisin insanlık aleyhine ettiği o yeminine karşılık Yüce Allah nispeten zayıf ve savunmasız insana dinini tebliğ ederken bir yandan iman zırhını nasip etmiş, diğer yandan şeytana uyması durumunda başına gelecekleri tebliğ etmiştir. Bu sayede sınav hak ve adil olmuş, insan kendi belirli süresi olan eceline dek bu sınırlar yani takva içerisinde yaşamaya başlamıştır. “Böylece, sizler insanlara birer şahit ve örnek olasınız ve Peygamber de size bir şahit ve örnek olsun diye sizi orta bir ümmet yaptık…” Bakara 2/143 Zamanla insanların kimisi melekler gibi olurken maalesef çoğu şeytanlara benzemiş ve ahir zamana gelinmiştir. Fıtrattan mahşere uzanan bu yolculukta insan, bazen Yüce Allah’ı gururlandıracak güzellikler yaratırken, çoğu zaman da şeytana şapka çıkartacak işlere imza atmıştır. Allah’ın vaadi haktır, zerrece haksızlık yapılmadan her şeyin karşılığı olacaktır. Ama bazıları dini, imanı ve hesabı yeterince ciddiye almadığı içindir ki dünya ve özelde de İslam alemi bugün arzu edilen durumda değildir. “Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Kendilerini en güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.” İsra 17/70 Bazı hayvanlar değişik sesleri çok uzaktan duyar veya görür. Kimileri de sadece çok yakındakileri ve hatta siyah – beyaz. İnsan göz ve kulağı ise öylesine mükemmeldir ki dünyanın en gelişmiş merceklerinin milyon katıdır, tiz ve bas ayarı muhteşemdir, duyulmasına ve görülmesine müsaade edilen aralıklar sonsuz güzellikte bir ahenk içerir. Ayarlarda biraz içeri veya dışarı çıkılsa dünyanın da bedenin de dengeleri şaşar, istenmeyen ses ve görüntülerle hayat kabusa döner. Gözümüzün renk skalası az ileri veya geri olsa siyah-beyaz veya kızıl-mor görür yahut tonlarca yeşil renkli ormanları tek bir ton olarak görürdük. Bazı insanlara Peygamberlere verilen daha geniş frekans nimeti ise mucizedir, hikmet gereğidir, hayvanları duymayı, ufuk ötelerini görmeyi sağlar. Bilim halen bu muazzamlığın binde birine erişebilmiş değildir. Dünyanın ruhu insandır. İnsansız dünya ruhsuz bir ceset hükmündedir. İnsan Allah’ın projesidir. Yeryüzü buna göre donatılmıştır. İnsan, Allah’ın umududur. En güzel kıvamda yaratılmış, yaratılış kıvamına çabasıyla ersin diye tekamülünün başlangıç noktasına bırakılmıştır. İnsan yeryüzünü imar hilafet ile görevli ustadır. İnsan kendine dair fikir beyan eden sorumlu varlıktır. İnsan yerin ve dağların taşıyamayacağı emaneti irade-akıl-vicdan taşıma sorumluluğuna sahip müstesna bir varlıktır. İslam’da insan Allah’ın şaheseridir. Kat kat ilahi ikrama mazhar olmuştur. İsra 17/70 Kendini gözetleyen ve kendini düşünen bir varlıktır. Yeryüzünün halifesidir. Yeryüzünü inşa sorumluluğu kendisine emanet edilmiştir. Yaratıcı dünyadaki her şeyi insan için, insanı kendisi için yaratmıştır. Kur’an’a göre yaratılıştan iyi bir varlık olan insan değerlerle yüklenmediği, kendi kendine yettiğini zannettiği ve sınırları olmadığını düşündüğü zaman azar. Acelecidir. Şükretmek yerine kendisine karşı çok cömert olan Yaratıcısına karşı nankörlük eder İnfitar 82/6. Ne zaman ki değerlerle yüklenir ve iç dünyasını iman ile takviye eder Kur’an’ın salih amel dediği aktif iyiliği hayat tarzı edinirse işte o zaman bu ve öteki alemde ödülü hak edecektir. Tin 94/4,5 Canlılar içinden biri olan beşere ruhundan üfleyerek onu irade-akıl-vicdan sahibi bir insan kılması, Allah’ın kainatı tabi kıldığı tekamül yasasının bir gereğidir. İnsanın yaratılış sebebi ise “Yüce Allah’ın bilinmeyi istemesi, aksini yapabilecekken insanın kendisine itimat ve itikad etmesini dilemesi, irade ve kabiliyetlerini iyi yönde kullanmayı isteyecek bir varlık grubu yaratmayı murad etmesidir” ki bu sayede melekler ve cinlerden farklı tabiatta var edilen insan Allah’ın kudret ve ilminin de tüm kainata ispatı olacaktır. Bu sebeple insan küçük bir kainat, kainat büyük bir insandır. İnsanın yaratılışı ile ilgili sure ve ayetler, Ayetlerin ruhu ve meta fizikteki iz düşümü, ayetlerin kelime manalarından sonra ki çizgi arasına alınarak ayırt edilmiştir. Bakara 2/21 “Ey insanlar! Hem sizi, hem de sizden önceki insanları yaratan rabbinize kulluk ediniz. Böyle yapmakla takva sahibi olursunuz. .” “bizden önce de bizim gibi insanlar yaratan Rabbimizin yolunda ilerleyerek, O’nun emirlerini yerine getirerek, O’na kulluk ederek bu dünyada Allah’a ulaşma azim ve kararlılığını gösterebiliriz. Bu ayette takva sahibi olmak ne demektir onu biraz açıklayalım. Takva sahibi olan kimse yaşarken Allah’a ulaşmayı murat eden kimsedir. Bu kimseler düşünürken, davranırken, konuşurken, özetle ne yaparsa yapsın, yaptığı her şeyle, sadece Allah’ın rızasını kazanarak O’na mümkün olan en kısa zamanda ulaşmayı hedefler. Takva sahiplerinin istikameti Allah’tır; bu istikamette ilerlerken irade ve nefisleri ile kendilerini Allah’a teslim etmişlerdir. Takva sahibi olan kimseyi Allah, Furkan yapar. Furkan olan bir kimse hak ve batılı birbirinden ayırabilir. Bakınız Bakara 2/194; Al-i İmran 3/76-102; Enam 6/51 “ “Tüm insanlar Allah tarafından yaratılmıştır. “hem sizi hem de sizden öncekileri yaratan” ifadesi insanların bizden önce de iki veya daha fazla ayrı yaratılışını işaret edebilir! bakınız bakara 2/28-30 Yaşarken Allah’a ulaşmaya çalışmak takva sahibi olmaktır. İnsanlar takva sahibi olduklarında yaşarken Allah’a ulaşabilirler…” Bakara 2/28 “Allah Teâlâ’yı nasıl inkâr ediyorsunuz ki sizi ölüler iken o diriltti. Sonra sizi öldürecektir. Sonra da sizi diriltecektir. Sonra da o’na döndürüleceksiniz.” —– “Bizi daha önce de yaratan Allah’ı inkar etmeyip inanmamız lazım. Bizler daha önce ölü haldeydik. Bizi diriltti. Bundan sonraki ölümümüz ve tekrar dirilişimiz de kaderdir. En son olarak Allah’tan geldiğimiz gibi tekrar Allah’a döneceğiz… “ “Âdem aleyhi selamın yaratılışından önce de insan yaratıldı bakara 2/21, enam 6/94 ancak bunlar dünyayı kana buladıkları için Allah’ın iradesiyle ölerek yok oldular. Allah Âdem’i yarattığında melekler daha önceki durumu bildikleri için “dünyayı kana bulayacak” diye itiraz ettiler. Ancak Allah ben hikmet sahibiyim siz bunun nedenini bilmezsiniz diyerek kararını bildirdi. “ —– Bakara 2/29 “Yerde ne varsa sizin için yaratan sonra da gökleri yedi gök halinde tasarlayıp yaratan o’dur, o her şeyi bilir.” —– “her şeyi ezelden hakkıyla bilen Allah’ın bir şeyi yaratması için zaman, mekan, kaynak, ilim, teknoloji, tasarı gibi dünyevi şeylere ihtiyacı yoktur. Ayet içerisindeki “sonra ”ve “yedi” kelimelerin Arapçadaki değişik anlamları da dikkate alınarak, ayetin ruhu “yeryüzünü ve yeryüzünü kubbeler halinde kat kat kaplayan atmosferi ve semaları sizin için düşünüp “ol” iradesiyle tanzim edip yaratan o’dur. O her şeyi bilir” Şeklinde anlaşılabilir.bakınız bakara 29 ayet açıklaması ve bakara ayet 117” “Allah insanlar için kâinatı yaratmıştır. Yeryüzü, kendisini kat kat saran atmosfer ve semalardan oluşmaktadır. Allah her şeyi ezelden bilir, bir şeyi yaratmak isterse iradesiyle yaratır. Zamana ve tasarıma ihtiyacı yoktur.” —– Bakara 2/30 “Elmalı Hamdi yazdır düşün ki, Rab’bin meleklere muhakkak ben, yeryüzünde bir halife tayin edeceğim.» dediği vakit, biz seni tesbih ve takdis edip dururken orada fesat çıkaracak ve kanlar akıtacak bir yaratık mı yaratacaksın?» dediler. her halde ben sizin bilmeyeceğiniz şeyleri bilirim!» buyurdu.” —– “Rabbin meleklere “yeryüzünde beni temsil edecek bir halife vekiltayin edeceğim” dediğinde melekler daha önce dünyada olan acı bir olayı hatırlatarak “biz sana canı gönülden kulluk ederken orada fesat çıkarıp kan dökecek bir yaratık mı yaratacaksın ”dediler. Allah “bunun hikmetini siz anlamayasınız” buyurdu.” “Allah, Hz. Âdem’i yeryüzüne halife vekil olarak göndermiştir. Âdem’den önce yeryüzünde bir yaşam olmuştur. bakınız bakara 2/21-28 bu yaşam kan dökülmesi ve fitne sonucu son bulmuştur. Allah bu durumu bilerek âdem’i yeryüzüne bir hikmet üzere göndermiştir.” —– Bakara 2/164 “…yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, … düşünen toplumlar için deliller vardır.” —- “…yeryüzünde yarattığı canlıların çeşitliliğinde …düşünenler için deliller mevcuttur.” “Yeryüzüne yayılmış her türlü canlı Allah tarafından yaratılmıştır.” —– Bakara 2/228 “… Allah’ın, kendi rahimlerinde yarattığını söylemeyerek gizlemeleri onlara halel olmaz.” —– “Kadınların, Allah’ın rahimlerinde yarattığını gizlemeleri helal değildir.” “Rahimdeki cenin Allah tarafından yaratılmıştır.” —– Ali İmran 3/47 “Dedi ki yarabbi! Bana çocuk nereden olabilir! Hâlbuki bana bir beşer dokunmamıştır.» buyurdu ki, öyledir. Allah Teâlâ neyi dilerse yaratır. Bir şeyi murad edince ona sadece ol!’ der, o da hemen oluverir.»” —- “Bir kadına erkek eli değmese dahi onun çocuğu olabilir. Çünkü Allah dilediğini yaratır bunun için sadece ol demesi yeterlidir.” “Allah bir canlıyı bilinen üreme şekilleri dışında istediği şekilde ve istediği anda yaratma gücüne sahiptir.” —– Al-i İmran 3/59 “Şüphesiz Allah katında yaratılışları bakımından İsa’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir; o’nu topraktan yarattı. Sonra ona “ol” dedi. O da oluverdi.” “Âdem peygamber ile İsa peygamberin yaratılışları aynıdır. Her ikisi de Allah’ın ruhunu taşıyan toprak minerallerinden yapılmış insandır.” —– “Tüm insanların yaratılış şekilleri değişik olabilir. Yaratılış için cinsel birleşme şart değildir. Hepsinde Allah’ın ruhundan bir parça vardır. Allah dilediği şekilde bir yaratılış gerçekleştirebilir.” —– Nisa 4/1 “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan, ikisinden erkek ve kadın üretip yayan …” —– “Ey insanlar sizleri bir tek insandan ve ondan yarattığı eşinden meydana getirip üreten Allahtır. “ “İnsanlar Adem ve Âdem’den yaratılan Havva’dan türemişlerdir.” —– Nisa 4/10 “…siz bir şeyden hoşlanmasanız da Allah onda pek çok hayır yaratmış olur.” —– “Hoşlanmadığınız şeylerde de pek çok hayır olabilir. Bunu dikkate alarak hareket edin.” “Allah olayları hakkımıza hayırlı olacak şekilde düzenler.” —– Nisa 4/28 “Allah sizi hafifletmek istiyor. Çünkü insan zayıf yaratılmıştır.” —– “İnsan zayıf yaratıldığı için Allah yapabilecekleri kadar yükümlülük yükleyecektir.” “Yükümlülükleri tam yerine getirecek kadar güçlü yaratılmamıştır. Her zaman Allah’ın anlayışına ve yardımına ihtiyacı vardır ve Allah da bu konuda yardımcı olur.” —– Maide 5/17 “Ant olsun, “Allah, Meryem oğlu Mesih’tir”, diyenler kesinlikle kâfir oldular. De ki “şayet Allah, Meryem oğlu Mesih’i, onun anasını ve yeryüzünde olanların hepsini yok etmek istese, Allah’a karşı kim ne yapabilir? Göklerin, yerin ve bunların arasında bulunan her şeyin hükümranlığı Allah’ındır. Dilediğini yaratır. Allah her şeye hakkıyla gücü yetendir.” —– “İsa peygambere Allah diyerek Allah’a eş koşanlar kâfirdir. Allah İsa peygamber ve annesi Meryem dâhil yeryüzünde olan her şeyi yok etmek istese kimse karşı koyamaz. Tüm kâinatın hükümranlığı Allah’ındır. Dilediğini yaratır. Allah’ın gücü her şeye yeter.” “Peygamberler de dâhil olmak üzere, Allah’ın eşi yoktur. Kâinattaki tek hükümranlık Allah’a aittir. Dilediğini yaratır. Her şeye gücü yeter.” —– Maide 5/18 “bir de Yahudiler ve Hristiyanlar, “biz Allah’ın oğulları ve sevgili kullarıyız” dediler. De ki “öyleyse Allah size neden günahlarınız sebebiyle azap ediyor? Hayır, siz de onun yarattıklarından bir beşersiniz.” Allah dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder. Göklerin, yerin ve bunların arasında bulunanların da hükümranlığı Allah’ındır. Dönüş de ancak onadır. “ —– “Hiç bir ümmet Allah’ın yanında ayrıcalıklı değildir. Herkes onun yarattıklarından bir beşerdir. Allah affetmede ve cezalandırmada adaletini uygular. Kâinattaki tüm mülk ve idarenin hükümranlığı Allah’a aittir. Tüm dönüşler ona olacaktır.” “Allah tüm dinlerin ümmetine eşit mesafededir ve mutlak adalet sahibidir. Tüm kainatın sevk ve idaresi ile mülkü sadece ona aittir.. Onun yarattığı her şey ona dönecektir.” —– Enam 6/2 “O öyle bir Rab’dır ki, sizi çamurdan yaratmış, sonra bir ecel tayin etmiştir. Belirlenmiş bir ecel de onun katındadır. Siz ise hâlâ şüphe ediyorsunuz. “ “Allah insanları çamurdan yaratmıştır. Sonra herkese bir ecel tayin etmiştir. Belli bir ecel de Allah katında vardır. Artık şüphe etmeyin.” —– “Allah insanları su ve topraktaki minarelerden balçık çamurundan yaratmıştır. Sonra herkes için ömrün son bulacağı bir ecel zamanı tayin etmiştir. Bir ecel zamanı da, Allah’tan gelen mevcudatın Allah’a döneceği, dünyadaki canlı cansız hayatın son bulacağı ve dünyanın sönmüş bir yıldız olacağı andır ki; bunun zamanı ancak Allah katında bellidir. Bu zaman kıyamet gününden farklı bir zaman olabilir.” —– Enam 6/94 “Ant olsun, sizi ilk defa yarattığımız gibi teker teker bize geldiniz. Size verdiğimiz dünyalık nimetleri de arkanızda bıraktınız. Hani hakkınızda Allah’ın ortakları olduğunu zannettiğiniz şefaatçilerinizi de yanınızda görmüyoruz? Artık aranızdaki bağlar tamamen kopmuş ve Allah’ın ortağı olduklarını iddia ettikleriniz sizi yüzüstü bırakıp kaybolmuşlardır.” —– “Sizi daha önce de yarattığımız gibi bakara 2/21-28 gibi, yine tek tek ve dünyevi nimetleri de geride bırakarak bize dönüyorsunuz. Yanınızda Allah’a ortak olduğunu düşündüğünüz şefaatçileriniz de yok, aranızda bir bağ kalmamış, sizi yüz üstü bırakıp kaybolmuşlardır.” “İnsanlık tek bir kişiden yaratılmıştır. Dünyevi olan her şeyi geride bırakarak tek başına Allah’a dönecektir.” —– Enam 6/98 “O, sizi bir tek candan yaratandır. Sizin bir karar kılma yeriniz, bir de emanet bırakılma yeriniz var. Biz anlayan bir toplum için ayetleri ayrı ayrı açıklamışızdır.” “O, sizi Âdem’den türetendir. Dünya sizin için, doğruya yanlışa karar verip yaşadığınız bir imtihan yeridir. Bir de ölümden sonra Allah katına/huzuruna çıkmadan önce geçici olarak kalacağınız berzah âlemi vardır. Anlamak isteyen bir toplum için ayetlerimizi tek tek açıkladık.” —– “İnsanlar Âdem’den gelmiştir. Onlar için bir karar yeri olarak dünyevi âlem bir de geçici olarak kalacakları ruhlar âlemi vardır.” —– Araf 7/10 “Biz sizi yarattık, size bir suret verdik, meleklere de âdem’e secde edin’ dedik. Onlar da secde ettiler-iblis hariç. O, secde edenlerden değildi.” —– “Sizi yaratıp size bir suret verdik. Meleklere “âdem’e secde edin “dedik. Onlar da secde ettiler. Şeytan hariç, o secde etmedi.” “Allah insanı yarattı ve suret verdi. Şeytan dışında tüm melekler Allah’ın emirlerine uyarlar. Allah ile melekler arasında bir istişare vardır… Şeytan Allah’ın emrine karşı gelebilmiştir.” —– Araf 7/12 “Buyurdu ki sana emrettiğim zaman seni secde etmekten ne men etti?» dedi ki ben ondan hayırlıyım, beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.»” “Allah Şeytan’a “ben sana emrettim sen neden secde etmedin” dedi. Şeytan “ben ondan hayırlıyım beni ateşten onu balçıktan yarattın” dedi.” —– “İnsan balçıktan su ve toprak elementlerinden şeytan ateşten yaratılmıştır. Şeytan emre itaatsizlik halini Allah huzurunda savunabilmekte ve kararında direnebilmektedir…” —– Araf 7/29 “De ki “rabbim bana adaleti emretti. Her mescide girişinizde kıbleye yönelin ve yalnız onun rızasını gözeterek kulluk edin. Bundan önce sizi nasıl o yarattıysa, sonunda yine ona döneceksiniz.” “De ki; “rabbim uygun ve adaletli olanın dışında bir şey emretmez. Siz her mescitte kıbleye yönelerek, namazınızı samimi bir şekilde ve sadece Allah’ın rızasını kazanmak için kılın. Din Allah’ın dinidir ve o’nun rızasını kazanmak için takip edilecek yoldur. Sizi nasıl yarattıysa aynı şekilde o’na döneceksiniz” —– “Adaleti yansıtmayan ve insanlığın mutluluğuna aykırı olan hiç bir emir Allah’a ait değildir. Din Allah’a aittir ve Allah’ın rızasını kazanmak için bir yoldur. İnsanlar bu dünyaya nasıl o’nun lütfu ile geldilerse, yine o’na dönecekler…”

insanın yaratılışı ile ilgili ayetler ve anlamları